top of page

Ruhsuzluğun Övüncü

  • Yazarın fotoğrafı: Enes
    Enes
  • 1 Haz 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 28 Kas 2023

''Önce Ben ve sonra yine Ben!'' Modernizmin sloganı budur. 'Biz'i dahi 'ben' ile açıklar modern din. 'Ben'in çıkarlarından dolayı 'biz' vardır. Yani kısacası insanın toplum olması dahi bireyin çıkarları içindir. Bu 'bir başınalık' düşüncesi yıllar geçtikçe derinleşti. Modernizmin doğasında vardır kurumları acımasızca tahrip etmek. Bu kurumlara din, aile, kültür vs. başta olmak üzere aklımıza gelebilecek tüm kurumlar dahildir. Artık insanı ayakta tutan ve ona ruh veren dinler yoktur. Onun yükünü paylaşan bir aile ve benimseyebileceği kültürel sembolleri yoktur. Hepsi tahrip edilmeye çalışılmıştır. Batı'dan gelen dinlerin ortak paydası budur. Komünizm için de budur kapitalizm için de budur. Modern paradigma bize tahammül ettiği oranda var olabiliriz gibi bir atmosfer ortaya salındı. Peki bizim tahammülümüz nereye kadar?


Günümüzde birçok insan duygusuzlaşmanın ayakta kalabilmek için ve rasyonel olabilmek için yegane çözüm olduğunu düşünür. Modern insanın hassas olmak gibi bir ihtimali yoktur. Kimseye güvenmemeli ve kimseyi sevmemelidir. Acımasızcasına rasyonel olmalıdır. Duygusallığa asla yer yok. Çünkü yukarıda değindiğimiz gibi artık kişilere eman veren kurumlar yok. Varsa dahi içleri boşaltılmıştır. Boşaltılmamışsa da kendi haline bırakılmayacaktır. Çünkü modernizm asla durmayacaktır. İnsanlar da yalnızlaşmamak için bir başına kalabilme yolunu seçmek istiyorlar.


Bu bir başına kalma meselesi beraberinde de duygusuz bir rasyonelleşmeyi getiriyor. Amaca giden yolda her şeyi mübahlaştıran bu zihniyet için bütün hayat bir alış verişten ibarettir. Çıkar ve çatışmaya dayalı korkunç bir tablodur bu. Bu tablonun gelişmesinde sosyal medyanın ''kimseye güvenme'' bağlamındaki sığ (ve tabiri caizse ergen) edebiyatının da etkisi var. Rasyonel çıkar toplumu fikren çok tehlikelidir. Çünkü bu ruhsuz zihniyet ruhsuzluğuyla kıvanç duyar. Duygusal olmanın zayıflık olduğuna dair yaygınlaşan genel kanı rasyonel-araçsal seçim düşüncesini zirveye yerleştiriyor.


Oysa durum böyle değildi ve şu an da böyle değildir. Kutsal değerler üzerine kurulu değerli bir toplum bizimkisi. Bize ait olmayan fikir kalıplarıyla düşünmeye devam ettikçe kurumlarımızı tahrip etmekten geri durmayız. Kavramlarımızın içini boşalta boşalta hayat nefesimizi ve can damarlarımızı yok ediyoruz. Değer vermek ve duygusal olmak zayıflık değildir. Yaşarmayan gözlerin ve titremeyen kalplerin, rutin ve akışkan modern yaşamın orta yerinde, çıkarlarına sımsıkı sarılarak varlığını koruyabileceği belki doğrudur. Peki ''var olmak ve yaşamak aynı şeydir'' diyebilir miyiz?

Comments


  • X
  • Instagram

© KatredenUmmana

bottom of page