Hz. Ebu Zer el-Ğıfarî'yi bilirsiniz. Yalnız yürüyen, yalnız ölen ve yalnız dirilecek olan bir sahabedir kendisi. Ashabın önde gelenlerindendir. Hakkında birçok şey konuşabiliriz. Ancak bu yazının konusuyla alakalı olacağı için Ebû Zer'in nasıl Müslüman olduğuna bakacağız.
Ğıfar kabilesinin reisidir kendisi. Ğıfar kabilesi de eşkıyalığıyla meşhur bir kabiledir. Ancak yıllar sonrasına baktığımızda eşkıya bir kabilenin liderini muhteşem bir insan olarak görürüz. İslam, böyle diriltir işte. Nübüvvetten birkaç yıl evvel bir gece ruh sancılarıyla uyanır Ebû Zer. Kabilesinin putu olan Menat putunun karşısına geçer. Bakar bakar ve eline bir taş alır. Taşı fırlattığı gibi menatın ortaya yerine denk gelir ve büyük bir ses çıkar. Ebû Zer irkilir. Kendi kendine düşünmeye başlar: ''Daha elimdeki taştan kendisini savunamayan bir taş yığını benim nasıl ilahım olabilir?'' Bu olaydan sonra tam üç yıl boyunca Ebû Zer, çöllerde Allah'ı aramaya ve hakikati bulmaya koyulur. Nübüvvetten sonra Hz. Ali'nin vesilesi ile Dâr'ül Erkam'a gelerek şehadet getirir. Tüm bunlardan biz özellikle üç yıl çölde Allah'ı aramasına odaklanacağız.
Bugün antropolojik kitaplar okur veya belgeseller izlerseniz aklınıza bir soru gelir: ''Bu insanlar farklı ilahlara tapıyorlar. Bir Tek Allah'ı nasıl bulabilirler ki?'' Bu soru bazen birçoğumuzun aklına gelmiştir. Falanca yerde filanca kişiler nasıl İslamiyet ile tanışsın? diye sorarız kendimize. Sanki pek bilinmeyen bir kabile diniymiş gibi. İşte tam burada aklımıza Ebû Zer geliyor. Hz. Ebû Zer bir sahabeydi ve boynumuz kıldan incedir. Muhabbette ve hürmette kusur etmeyiz. Ancak kendisi, en azından bugün yaşayan orta düzey bir modern insan kadar, bilgi sahibi değildi muhtemelen. Bedeviydi. Buna rağmen hakikati aramak için çöllerde efkarlı efkarlı düşünüyordu. Putların batıl olduğunu idrak etmişti. Bunu neden yapsın? Sonuçta o devirlerde eşkıyalık iyi para kazandırırdı. Ayrıca bir eşkıya neden hakikati aramakla uğraşır? İşte görüyoruz ki çölde bir bedevi 3 yılını efkara gark edip hakikati arıyorsa bugün şehirlerle öyle veya böyle bağlantısı olan ilkel kabileler dahi arayabilir.
Falanca şehirdeki falanca insan nasıl İslam'ı bulabilir? diye soruyoruz. Belki de önce şunu sormalıyız: Biz mi hiç tanımadığımız ve aslında pek de umrumuzda olmayan bu insanları umursarız yoksa onların Sahibi ve Rabbi olan Allah mı? Biz belki bu insanların yolu İslama hiç çıkmıyor diye düşünüyoruz. Ancak hayat öyle mi? Hele bilginin anlık olarak elde edilebildiği ve hemen her ülkede Müslüman bir topluluğun bulunduğu bir dünyada? Mesela youtube'a girip Müslüman olanların hikayelerini dinlerseniz çok enteresan hikayelere denk gelebilirsiniz. Sonuç olarak Müslüman olması akla en son gelen insanların dahi Müslüman olabildiği bir ihtimaller evreninde sanırım herkes için imkan ve imtihan mevcuttur vesselam.
Comments