top of page

Esmâ'ül Hüsnâ Notları: Zü'l-Celâl ve'l-İkrâm

  • Yazarın fotoğrafı: Enes
    Enes
  • 21 Nis 2021
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Kas 2023

Sözlükte “azamet sahibi ve yüce olmak” anlamındaki celâl ile “cömert ve merhametli, asil ve şerefli olmak” mânasındaki keremden türeyen ikrâm kelimelerinin başına zû (sahip) getirilmesiyle meydana gelen bir terkip olup “azamet ve kerem sahibi” demektir... Râgıb el-İsfahânî celâl kelimesinin yüceliğin doruk noktasını teşkil ettiğini, bu sebeple Allah’tan başkası için kullanılmadığını söylemiştir. Ona göre Cenâb-ı Hakk’ın celâl sahibi diye nitelendirilmesinin kendi varlığına kanıt oluşturan mükemmel şeyleri yaratması, zâtının mahiyetinin bilinememesi veya duyu yoluyla algılanamaması anlamına gelir. Allah’ın ikram sahibi oluşu da yaratılmışlara lutfettiği nimetler sebebiyle onların zillete ve sıkıntıya mâruz kalmamaları ya da karşılıksız verdiği bütün nimetlerin aslında şerefli ve değerli olması mânasındadır. (TDV İslam Ansiklopedisi) Kayıtsız ve şartsız azamet sahibi, bütün sıfat, fiil, emir ve yasaklarında yüce ve tam olan, dilediği kullarına yücelik ve azamet veren hiçbir karşılık beklemeksizin veren ve ihsanda bulunan gibi manalara gelir (Ramazan Sönmez)

‘’O’nun Celâli Zâtında; kerameti (iyilik ve ihsanı) ise O’ndan mahlukatına saçılmaktadır.’’ (Gazzâlî)

Halk içinde ‘’celallenmek’’ diye kullanılan fiil aslında yanlıştır. Çünkü öfke ve celal aynı şey değildir; celalin öfke olduğu sanılmamalıdır. Bir kulun celal sahibi olması Zü’l-Celâl ve’l-İkram olan Allah tarafından kendisine bu vasfın lütfedilmesiyle olur. Oysa halk için yanlış bir şekilde celallenmek diye vasıflandırdığımız öfke ise insanın nefsinden gelen olumsuz bir durumdur. Celâlden nasibini almış olan kullarda ayakları yere basan bir duruş, taviz vermez bir omurga ve emin bir zihin vardır; nefisinin bir payı olan öfkeden nasibi almış olan kullarda ise fevri parlamalar, yıkıcı ve kırıcı davranışlar vardır.

‘’Allah’ın Celâlinden Cemâline sığınırız’’ temennisinden de şunu anlayabiliriz: Celâl ve azamet sahibi olan Allah’ın esmasının ve sıfatlarının tecellilerini idrak etmekten kullar acizdir; O’nun azameti karşısından yaşanan bu acziyetten yine O’nun cemâline ve merhametine sığınılır. Çünkü ''Allah, Allah ile bilinir'' demişlerdir. O'nun kerem ve ihsanı olmazsa, O'nun yardımı olmazsa, kısacası kul O'na sığınmazsa O'nu bilemez.

Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm olan Allah hem sonsuz azamet ve kudret sahibidir hem de cömertlikle ihsan edecek sonsuz keremiyeti olan yegane Zâttır. Allah, ikram ederken azametiyle ikram eder; öyle bir ikram eder ki O’ndan başka ikram eden yoktur; mülkün yegane sahibi olan (El-Mâlikü’l-Mülk olan) Allah’ın mülkünde kim kime ne ikramda bulunursa bulunsun, mülk Allah’ın olduğu için, hakikatte ikramda bulunan yine O’dur.

''Cemâli zâhir olsa tîz Celâli yakalar anı

Görürsün bir gül açılsa yanında hâr (diken) olur peydâ''

(Niyâzî-i Mısrî)

Bu beyitte de Cemâlin ve Celâlin ne kadar iç içe ve bir arada olduğu anlaşılabilir.

Kulun Zü’l-Celâl ve’l-İkram esmasından hissesi şudur: Her an havf ve reca, yani korku ve ümit arasında olmak; Celâl sahibi olan Allah’ın azametinden ve kudretinden yine O’na sığınarak ikramı yalnızca O’ndan beklemek; Sonsuz azamet sahibi olanın yalnız Allah olduğunu hatırlayarak ne zalime ne zulme boyun eğmemek ve sonsuz kerem sahibi olanın yalnız Allah olduğunu fark ederek O’ndan başkasına el açmayıp O’ndan başkasından medet ummamak.

"Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı bâki kalacaktır." (Rahman 26-27)

“Rasulullah (s.a.v) bir adamın, “Ey Celal ve ikram sahibi!” diye dua ettiğini duydu ve: ‘’Duan kabul edildi, iste!’’ Buyurdu. Bir adamın da, “Allah'ım! Sen'den sabır isterim” dediğini duydu ve: ‘’Sen bela istedin! Allah'tan afiyet iste!’’ buyurdu. (Tirmizi)



Kaynakça;

Esmâ Notlarının kaynakçası için Bkz: Esmâ'ül Hüsnâ Notları: Giriş

Comments


  • X
  • Instagram

© KatredenUmmana

bottom of page