"Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler." (Nahl 61)
Es-Sabûr ismi; cezalandırma güç ve imkânına sahip olduğu halde, suçluları hemen cezalandırmayan, kullarına mühlet tanıyan, suçluları imhal eden (süre veren) ama ihmal etmeyen manalarına gelir.
‘’Sözlükte “tahammül etmek, kendini tutmak, sızlanmamak” anlamındaki sabr kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olan sabûr “çok sabırlı” demektir. Sabır terim olarak “aklın ve dinin yapılmasını gerekli gördüğü şeyleri yerine getirebilmek, yapılmamasını istediklerinden uzak durmak için nefsi kontrol altında tutma” diye açıklanmıştır. Sabûr Allah’a nisbet edildiğinde “günahkârları cezalandırma konusunda acele etmeyip lutfuyla muamele eden” mânasına gelir’’ (TDV İslam Ansiklopedisi)
Gazzâlî, Es-Sabûr ismini ‘’Bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmeyendir’’ diye açıklıyor. Allah her işi hikmetinin gereği olarak olması gereken zamanda icra ettirir. O ne gecikir ne de erkencidir. Dilediği şey dilediği anda vuku bulur.
Es-Sabûr, hikmeti kapsamında hükmeder. Bu açıdan bakıldığında devranın dönmesinde hiçbir şey erken veya geç değildir; her şey vaktiyle kaimdir. Allah’ın Sabûr ismini anlamak, dünyada yaşanan zulümler hakkında da (yukarıdaki ayette geçtiği gibi) bir açıklamaya kavuşmak için yeterlidir; Allah hikmeti ile yarattığı ve kayyumiyetiyle tuttuğu bu dünyayı imtihan yurdu kıldı. İnsanlar yapıp ettiklerinde kendi cüzi iradeleriyle hareket ederek imtihan olunurlar. Bu imtihandan feci derecede kalan kişilere zalim denir. Çünkü zalim, kime zulmederse zulmetsin, hakikatte kendisine zulmeder; şu fani dünyadan ebedi olan ahirete zalim biri olarak gitmek ve cehennem çukurlarına düşmek, her zalimin aslen kendine zulmettiğinin bir izahıdır. Allah Sabûr olduğundan dolayıdır ki, dünyada yaşanan bunca taşkınlığa rağmen, -haşa- acele ederek helak etmez ve imtihan dairesi O’nun hikmeti kapsamında devam eder. Allah’ın Sabûr ismini sadece zalimler açısından okumakla da kalmamalıyız. Kul, bir takım günahlara ve haramlara bulaştığı zaman anında helak olmuyorsa Allah’ın Es-Sabûr ve El-Halîm olmasından dolayıdır. Kendisine mühlet verilen kul, bu mühleti değerlendirerek hatasının farkına varırsa tevbe etme imkanı da oluşur.
Allah ‘’imhal eder (mühlet verir) ancak ihmal etmez’’ kaidesi meşhurdur ve Es-Sabûr isminin anlaşılması için çok mühimdir. Dünyada yaşayan zalimlere Allah ancak mühlet verir, yani imhal eder; -haşa- onları unutup da ihmal etmez veya yaptıklarını cezalandırmadan bırakmaz. Bu Allah’ın hikmetinin ve adaletinin bir göstergesidir. Çünkü zalimlik eden kişi anında helak olacak olsaydı kimse zulme yeltenemezdi ve imtihan yurdu olan dünyadaki hayatın gayesi anlamsızlaşırdı. Allah Sabûr’dur zalime mühlet verir. Bunun yanında elbette mazluma da sabır veren yine Es-Sabûr’dur. Es-Sabûr’un zalime mühlet vermesi zalimin azabını arttıracak daha fazla şey yapmasına mühlet vermesi anlamına geldiği için ilk bakışta sanki hayatta kalan zalimler şanslıymış gibi görünse de hakikatte en dehşetli zarara uğrayan onlardır. Es-Sabûr’un mazluma sabretme kuvvetini ve dirayetini lütfetmesiyle birlikte o mazlumun bu sabrı ahirette karşısına mükafat olarak çıkacaktır.
Kulun Es-Sabûr isminden hissesi: Başına gelen hastalık, darlık, keder ve musibetlere karşı sabırlı olması ve Es-Sabûr olan Allah’a yönelmesidir. Her imtihan bir derecede zordur; kolay imtihan yoktur. ‘’Sabret’’ demek ‘’teslim ol, pes et’’ demek değildir. ‘’Sabret’’ demek; ‘’içinde bulunduğun kederli durumun geçeceğine dair ümitvar ol ve bunun için dua ederek elinden geleni yap ancak bu süreç boyunca sabrı bir zırh gibi kuşanarak hareket et’’ demektir. Müslüman, iyiliği emredip kötülükten alıkoymak, güzeli tavsiye etmek, selamı yaymak, hak dini tebliğ etmekle vazifelidir. Bu vazife için sabır şarttır. Bütün Peygamberin, Sıddıkların, alimlerin ön plana çıkan özelliklerinden birisi de bu nedenle sabırdır. Kul, ilk başta kendi nefsine ve şeytana sabretmelidir. Ardından dünyanın gayrı meşru haz ve zevklerine sabretmelidir. İnsanlara, zamana, mekana… sabretmelidir. Bu nedenle kul, her hal ve durumda Es-Sabûr’a sığınarak sabretmeye çalışmalıdır. Asr Suresinde Allah, sabredenlerin ziyan olmayacaklarına dair müjde vermiştir: ‘’Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).’’ (Asr Suresi 1-3)
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“İnsanların arasına girip de onların sıkıntılarına sabreden mü‟minin mükâfatı, insanların arasına girmeyen ve onların eziyetlerine sabretmeyen mü‟minin mükâfatından daha fazladır.’’ (İbn Mâce. Tirmizî)
Kaynakça;
Esmâ Notlarının kaynakçası için Bkz: Esmâ'ül Hüsnâ Notları: Giriş
Comments