Sözlükte “öne geçmek, önde bulunmak” anlamındaki kadm (kudûm) kökünün tef‘îl kalıbından türemiş bir sıfat olan mukaddim “öne geçiren, öne alan” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği şeyi öne alan, önde bulunduran” mânasına gelir. Mukaddim, esmâ-i hüsnâ listesinde ve diğer hadis rivayetlerinde muahhir ismiyle birlikte zikredilmiştir. “Geriye bırakmak, geride tutmak” anlamındaki te’hîr kökünden sıfat olan muahhir “geriye bırakan, erteleyen” demektir. (TDV İslam Ansiklopedisi)
Mukaddim ve muahhir isimleri fiilî-kevnî sıfatlar içinde yer alır. Bu isimler, yaratılmışlara yönelik ilâhî fiiller içinde denge sağlama esasına bağlı olan dâr-nâfi‘, hâfıd-râfi‘, kābız-bâsıt, muhyî-mümît ve muiz-müzil isim gruplarıyla konum benzerliği arzeder. Yani El-Mukaddim ve El-Muahhir isimleri birlikte anılarak anlam kazanırlar, ayrı ayrı olarak değil birbirini tamamlayan isimler olarak okunmalıdırlar.
Allah bazı kulları öne alması ve bazılarını geride bırakması hikmeti gereği olan bir durumdur. Kimi varlıkları önce kimini sonra yaratır; kimi kullarını sağlıkta, zekada vs. önde tutarken kimi kullarını geride tutar.
Ahiret hayatı sonradan olacaktır. Ancak kul, Allah’a kulluk ettiği sürece ahireti öncelemiş, yani ahireti takdim etmiş olur. Aynı şekilde kul bedenin ihtiyaçlarından önce ruhunun ihtiyaçlarını, maddi ihtiyaçlarından önce manevi ihtiyaçlarını önceleyebilir. Bir şeyin bir başka şeyden öncelenmesinde (takdim edilmesinde) El-Mukaddim isminin tecellisi görülebilir; kendisinden önceye alınan şeyin de dolayısıyla ertelenmesinde ise (te'hir edilmesinde) El-Muahhir isminin tecellisi görülebilir. Sonuç olarak El-Mukaddim ve El-Muahhir isimlerinin ne kadar dengeli ve bir arada olan iki isim olduğu fark edilebilir.
Âlimler, birbirini dengeleyen mukaddim-muahhir isimlerinin birlikte zikredilmesine dikkat çekerler. Bu iki ismin kapsamına maddî varlıkların yanında mânevî husus ve konumlar da girer. İlâhî isimlerin ve sıfatların tecellilerinin ürünü olan tabiatın gerek kuruluş gerekse işleyişi belli bir düzene yani önce-sonra, etki-tepki münasebetine bağlıdır.
Gazzâlî mukaddim-muahhiri “kendisine yaklaştıran-kendisinden uzaklaştıran” diye açıklamış ve Allah’a en yakın olan varlıkları melekler, peygamberler, velîler ve âlimler şeklinde sıralamıştır. Ona göre kulların Allah’a yaklaşması ilim ve amelle değil O’nun takdim ve tehiriyle gerçekleşir.
Allah’ın Esma’sının tecellisinde de hangi ismin tecellisinin öncelikli olacağını belirleyen yine El-Mukaddim olan Allah’tır.
Kulun bu iki isimden nasibi şudur: Yapacağı fiilleri, alacağı kararları ve kalbinden geçenleri Allah’ın hoşnut olacağı şeyleri önceleyerek ve hoşnut olmayacağı şeyleri öteleyerek sıralamaya koymak, böylelikle hayatı Allah’ın razı olacağı bir hizalama ile nizama getirmektir. Kul Allah’ı ve O’na yönelmeyi te’hir etmemeli, Allah’ı te’hir edeni El-Muahhir olan Allah da te’hir edebilir; bu da kul için büyük bir kederdir.
Resulullah (sav) El-Mukaddim ve El-Muahhir esmasını anarak şöyle dua etmiştir: ''Allah'ım! Yaptığım ve yapacağım, gizli ve açık işlediğim, haksızlık ettiğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı bağışla. İstediğini derece bakımından öne alıp üstün tutan (El-Mukaddim) da, dilediğini derece bakımından geride bırakan (El-Muahhir) da Sen‟sin. Sen‟den başka hiçbir ilah yoktur'' (Nesai/27. Ebu Davud/Salat 17.)
Kaynakça;
Esmâ Notlarının kaynakçası için Bkz: Esmâ'ül Hüsnâ Notları: Giriş
Comments