top of page

Bülbülün Diyarı

  • Yazarın fotoğrafı: Enes
    Enes
  • 5 Haz 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Kas 2020

Niyâzî-i Mısrî'nin muhteşem bir şiirine konuk olmaya çalışacağız. Sanırım manasını tam olarak kavramak güç gelecektir. Ancak biz nasibimiz kadarını almaya çalışalım.


''Ey garîb bülbül diyârın kandedir

Bir haber ver gülizârın kandedir ''


İnsan dünyada gariptir, yolcudur, gurbettedir. Asıl yurdu ahirettir. Sevgiliye vuslatta ancak oradadır. Dünya sadece geçmesi gereken bir istasyondur. Hani Cahit Zarifoğlu diyor ya: ''Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik...'' Dünyayı iki kapılı bir hana benzetmişlerdir. Handa çok durulmaz. İhtiyacını karşıladığın gibi yola devam edersin. Dünya hayatı da rahim ve kabirden iki kapısı olan bir handır. Yolcu, yani insan, ihtiyacı kadarını alır ve yola revan olur.

Yine bülbül de sıkça kullanılan bir remizdir. Bülbülün kafeste olması, insanın dünyada mahsur olmasına benzer. Bülbülün gül için niyaz etmesi, aşıkların Sevgili'ye yakarmasına benzer. Bülbülün sabaha kadar goncanın açılmasını izlemesi de insanın dert ile uykusuz kalmasına benzer. Bülbülün özgür olması kafesten kurtulması ile olur. Aynı şekilde insanın özgür olması da beden kafesinden kurtulması ile mümkündür. Peki insan neden özgür olmak ister? Takip eden beyitte de bunun cevabını alacağız.


''Sen bu ilde kimseye yâr olmadın

Var senin elbet yârin kandedir''


Allah'tan gayrı yâr olmaz. Bu kaidedir. Ailemiz, dostlarımız, akrabalarımız bu yolculuğumuzda bazen vardırlar bazen yok. Ancak Allah'tır bizimle olan. Bizi yola koyan O'dur, yolculuğun her anında şah damarımızdan daha yakındır ve dönüş yine O'nadır. Bu yüzden dünya insana yar olmaz, olamaz. Allah, biricik kulunu dünyaya kaptırır mı hiç? Kulların Yâri ancak O'dur ve O'nun ortağı yoktur. Kalpler de yalnızca O'nundur. Bu beyitte de okuduğumuz gibi bu diyarda kimse bize yar olmaz biz de kimseye yar olmayız. Yâr, bellidir. O'na kavuşma yolu da. Şimdi yazımız çok uzamasın diye son beyitlere geçiyoruz.


''Gökde uçarken yere indirdiler

Çâr anâsır bendlerine urdular''


'Çar' kelimesi farsçadır ve dört manasına gelir. 'Anasır' da 'unsur'un çoğuludur. Dört unsur veya dört element diye tercüme edebiliriz. 'Bend' de 'bağ, zincir' gibi manalara gelir. Bülbül, gök yüzünde özgürce uçarken onu alıp madde alemine hapsettiler. Burada insanın dünyaya gelmeden önceki özgürlüğünü ve beden elbisesi giydirildikten sonraki tutsaklığını okuyoruz. Ruh özgürdür; beden tutsak. ''Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil'' diyor ya Yûnus. Bedendir insanı kısıtlayan, madde planına indirgeyen, şehvet aleminde kaybettiren ve dünyayı asıl yurt gibi gösteren.


''Nûr iken adın Niyâzî koydular

Şol ezel ki i'tibârın kandedir''


Burada yine insanın dünyaya gelerek anlam kaybına uğradığını, asıl yurdu olan ahireti özlediğini ve ancak oraya tekrar dönerek huzura erebileceğini okuyoruz. 'Nur idim' diyor. Dünya elbisesi giydirdiler ve Niyâzî diye isim verdiler. Sanki şair burada bu tutsaklık yurdunda beden elbisesi giydiği için niyaz etmesine de bir gönderme yapıyor mahlasıyla. Sonra diyor ki: ''Asıl yurdun olan dâr-ı bekâ'da şu kadar mu'teber iken bak ki ne hale geldin, nasıl bir yurda geldin'' Ezeldeki itibarı nedir? ''Elestü bi-Rabbiküm'' ilahî hitabına muhatap olmaktır.

Şiirin genel muhtevasında, dünyada garip bir yolcu olan insanın gül için niyaz eden garip bir bülbüle benzetildiğini ve Sevgili'ye kavuşma isteğini okuyoruz. Dünyada iken insanın türlü tutsaklıklara maruz kaldığını, bu dünyadan göçmek için geldiğini ve bu dünyadan ona yar olmayacağını görebiliyoruz. Kurtuluş da ancak vuslat iledir. Peki vuslat nasıl olur? Sevgili'nin razı olacağı amellerle süslenerek O'na dönmek ile...


Bu şiirin tamamını buradan okuyabilirsiniz.


-Enes Damlayıcı

Comments


  • X
  • Instagram

© KatredenUmmana

bottom of page